ZAMANAŞIMI

ZAMANAŞIMI

1.   Zamanaşımı Nedir?

Zamanaşımı; alacak hakkının kanunda açıkça belirlenmiş süreler içerisinde kullanılmaması nedeniyle, borçlunun borcunu ödemekten kaçınabilmesini sağlayan bir müessesedir. Yani alacaklı taraf açacağı dava ile hakkına kavuşabilecekken borçlu tarafın ileri sürdüğü zamanaşımı defi ile bu hakkından yoksun kalabilmektedir. Zira zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeden, onu “eksik bir borç” haline dönüştürmekte ve alacağın dava yoluyla edinilmesinin önüne geçmektedir. Bu nedenle şayet borçlu tarafından zamanaşımı defi ileri sürülmüş ve şartları da oluşmuşsa hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkmakta, ona bağlı faiz ve diğer alacaklar da zamanaşımına uğramaktadır.

2.   Zamanaşımı ile Hak Düşürücü Süre Arasındaki Fark Nedir?

Zamanaşımı ile hak düşürücü süre çoğu zaman karıştırılmakta ve birbirinin yerine kullanılmaktadır. Fakat zamanaşımı ve hak düşürücü süre birbirinden farklı iki müessesedir. Zamanaşımı ve hak düşürücü süre farkları aşağıda sıralanmıştır.

  1. Zamanaşımı, doğmuş bir hakkı defi yoluyla zayıflatmaktadır. Fakat hak düşürücü sürenin söz konusu olduğu hallerde, yapacağımız itiraz ile doğmuş bir hakkın kendisinin yok edilmesi sağlanmaktadır. Yani birinde hak zayıflatılmaktayken diğerinde hakkın kendisi yok edilmektedir. Dolayısıyla zamanaşımı hakkın varlığını ortadan kaldırmamakla birlikte, alacaktan doğan istem haklarının sona ermesini sağlamaktadır.
  2. Zamanaşımını hakim re ‘sen nazara almak zorunda değildir. Borçlu tarafın zamanaşımı defi ‘de bulunması gerekir. Fakat hak düşürücü süreyi hakim kendiliğinden göz önüne alır ve şayet hak düşürücü süre dolmuş ise mahkeme işin esasına girmeyerek davanın usul yönünden reddine karar verir.
  3. İki kurum arasındaki bir diğer farklılık ise sürelerin işleyişine ilişkindir. Zamanaşımında, kesilme veya durma halleri yaşanabiliyorken; hak düşürücü sürede durma ya da kesilme hali söz konusu olmamaktadır.

3.   Zamanaşımı Defi Nedir?

Zamanaşımı defi, borçlu tarafa borcunu ödememe hakkı tanıyan bir müessesedir. Zamanaşımına uğramış bir borçta alacaklının, alacağını talep etmesinde bir sorun bulunmamaktadır. Fakat zamanaşımı defi; borçlu tarafa, borcunu ödemekten kaçınma şansı tanımaktadır. Böylelikle alacaklı tarafın, borçtan doğan hakkının zayıflatılması sağlanmaktadır.

Zamanaşımı defi; dilekçeler teatisinde serbestçe ileri sürülebilmektedir. Ön inceleme duruşmasında ise, ancak karşı tarafın muvafakat göstermesi halinde ileri sürülebilmektedir. Karşı tarafın ön inceleme duruşmasına mazeretsiz olarak katılmaması halinde ise, mahkeme karşı tarafın muvafakatini aramamaktadır. Borçlu taraf ıslah yoluyla da hakimin zamanaşımı defini dikkate almasını sağlayabilir. Bu ihtimaller dışında ileri sürülecek zamanaşımı defi; HMK madde 141’te hüküm altına alınan, iddia veya savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağına takılacaktır.

4.   Zamanaşımı Defi İleri Sürülmezse Ne Olur?

Borçlu taraf zamanaşımı defi ileri sürmez ise; zamanaşımına uğradığı için ödemekten kaçınma şansına sahip olduğu bir borcu ödemek durumunda kalacaktır. Ayrıca zamanaşımı, hak düşürücü süre gibi mahkeme tarafından re ’sen nazara alınan bir müessese olmadığı için de hakim borcun zamanaşımına uğradığını tespit etse bile TBK madde 61 de ki hüküm gereği davayı zamanaşımı yönünden reddedemeyecektir.

Nitekim, borcun zamanaşımına uğradığını bilmeden ödeme yapan borçlu taraf zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından doğan zenginleşmeleri de geri isteyemeyecektir.

5.   Zamanaşımının Durması ile Zamanaşımının Kesilmesi Arasındaki Farklar Nelerdir?

Zamanaşımını durduran sebeplerin varlığında; zamanaşımı işlemeye başlamamakta, başlamışsa bile olduğu yerde durmaktadır. Zamanaşımını durduran sebeplerin ortadan kalktığı günün bitiminde de zamanaşımı işlemeye başlamakta veya durmadan önce başlamış olan süreler işlemeye devam etmektedir. Fakat zamanaşımını kesen sebeplerin varlığında; işlemeye başlamış zamanaşımı yanmakta ve kesilmeye neden olan olayın ortadan kalkmasından itibaren yeni zamanaşımı işlemeye başlamaktadır. Dolayısıyla, süre birinde kaldığı yerden devam etmekteyken diğerinde yeni baştan işlemeye başlayan bir süre söz konusu olmaktadır.

Fakat zamanaşımının kesilebilmesi için, zamanaşımının işlemekte olması gerekir. Dolmuş bir zamanaşımı süresi için zamanaşımının kesilmesinden bahsedilemez. Borç bir senetle ikrar edilmiş veya bir mahkeme ya da hakem kararına bağlanmış ise, yeni süre her zaman on yıl olmaktadır.

Bir dava veya def’i yoluyla kesilmiş olan zamanaşımı, dava süresince tarafların yargılamaya ilişkin her işleminden veya hâkimin her kararından sonra yeniden işlemeye başlamaktadır.

Zamanaşımı, icra takibiyle kesilmişse, alacağın takibine ilişkin her işlemden sonra yeniden işlemeye başlamaktadır.

Zamanaşımı, iflas masasına başvurma sebebiyle kesilmişse, iflasa ilişkin hükümlere göre alacağın yeniden istenmesi imkânının doğumundan itibaren yeniden işlemeye başlamaktadır.

6.   Zamanaşımını Durduran Haller Nelerdir?

Zamanaşımını durduran haller TBK madde 153 ‘te düzenlenmiş olup, anılı maddeye göre aşağıdaki durumlarda zamanaşımı durmaktadır:

  1. Velayet süresince, çocukların ana ve babalarından olan alacakları için.
  2. Vesayet süresince, vesayet altında bulunanların vasiden veya vesayet işlemleri sebebiyle Devletten olan alacakları için.
  3. Evlilik devam ettiği sürece, eşlerin diğerinden olan alacakları için.
  4. Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için.
  5. Borçlu, alacak üzerinde intifa hakkına sahip olduğu sürece.
  6. Alacağı, Türk mahkemelerinde ileri sürme imkânının bulunmadığı sürece.
  7. Alacaklı ve borçlu sıfatının aynı kişide birleşmesinde, birleşmenin ileride geçmişe etkili olarak ortadan kalkması durumunda, bu durumun ortaya çıkmasına kadar geçecek sürece.

7.   Zamanaşımını Kesen Haller Nelerdir?

Zamanaşımını kesen haller TBK madde 154 ‘te düzenlenmiş olup, anılı maddeye göre aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilmektedir:

  1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse.
  2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa

8.   Genel Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır?

TBK madde 146 gereği; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir. 10 yıl olarak hüküm altına alınmış olan bu süre olağan zamanaşımı süresidir. Borçlar kanunda hüküm altına alınmış olan olağan zamanaşımı süresi sadece bu kanundan doğan borçlar için değil, diğer kanunlarda özel bir zamanaşımı belirlenmemiş borçlar için de kullanılmaktadır. Bunun dışında kalan süreler ise olağanüstü zamanaşımı süreleri olup özel olarak belirlenmiş sürelerdir.

9.   Haksız Fiilde Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır?

Haksız fiilden kaynaklı tazminat istemleri; zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve herhâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak tazminat istemi, ceza kanunlarında daha uzun bir zamanaşımını öngören bir cezai fiilden doğmuşsa ceza kanunlarında belirlenmiş olan bu süre zamanaşımında uygulanır.

Haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç doğmuşsa zarar gören, haksız fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcu ifadan kaçınabilmektedir.

10.                Sebepsiz Zenginleşmede Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır?

Haklı bir sebep olmaksızın bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen bir kimse bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. Fakat geri verme yükümlülüğü sınırsız olmayıp belli bir süre ile sınırlı tutulmaktadır. Zira sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı TBK madde 82 hükmü gereği; hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğramaktadır.

Zenginleşme, zenginleşenin bir alacak hakkı kazanması suretiyle gerçekleşmişse diğer taraf, istem hakkı zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcunu ifadan kaçınabilmektedir.

11.                İşçilik Alacaklarında Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır? 

İş kanununda zamanaşımı süreleri 5 yıl olarak uygulanmaktadır. 4857 sayılı İş Kanunun Ek 3’üncü maddesi uyarınca; iş sözleşmesinden kaynaklanmak kaydıyla hangi kanuna tabi olursa olsun yıllık izin ücreti, kıdem tazminatı, iş sözleşmesinin bildirim şartına uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat, kötüniyet tazminatı ve iş sözleşmesinin eşit davranma ilkesine uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminatlar beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir.

Zamanaşımıyla İlgili Yargıtay Kararları

  • Zamanaşımı, bir borçlu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırmaktadır. Bunun sonucu olarak da yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürülmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır. (Yargıtay 9HD 2022/12023E.,2022/15062 K.)
  • Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili konusunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber artık doğal bir borç hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmayıp borçlunun kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir defide bulunması gerekir ( Reisoğlu, Seza: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s. 334; HGK 05.05.2010 tarihli ve 2010/8-231 E., 2010/255 K.; 03.05.2006 tarihli ve 2006/4-232 E., 2006/269 K. sayılı kararları ). Diğer bir anlatımla davalı tarafından zamanaşımı defi ileri sürülmedikçe o hak ve alacak için yasanın öngördüğü zamanaşımı süresi dolmuş olsa bile hâkim bunu kendiliğinden göz önüne alamaz. Ancak taraflarca ileri sürülmesi durumunda mahkemece, zamanaşımı definin incelenmesi sırasında dikkat edilecek ilk husus, zamanaşımı definin süresinde ileri sürülüp sürülmediğinin denetlenmesi, şayet def’inin kanunda belirlenen süreler içerisinde ileri sürüldüğünün belirlenmesi hâlinde ileri sürülen talep hakkında zamanaşımı olgusunun vuku bulup bulunmadığının incelenmesi gerekecektir. Zira taraflardan birinin ileri sürdüğü zamanaşımı definin incelenmesi, doğal olarak yasal süresi içerisinde ileri sürülmüş bir zamanaşımı definin varlığına bağlı olup yasal süresinden sonra ileri sürülen zamanaşımı defi hakkında inceleme yapılamaz. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2020/9-707 E., 2022/174 K.)
  • Mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 60/2. maddesi gereğince, zarara yol açan eylemin, aynı zamanda suç oluşturması halinde, uygulanacak zamanaşımı süresi, o suç için öngörülen ceza davası zamanaşımı süresidir. Buna göre, haksız eylemin gerçekleştiği 22.11.2002 tarihinde yürürlükte olan mülga 765 Sayılı TCK’nin 240. Maddesinde öngörülen suça dair cezanın üst sınırı dikkate alındığında, aynı Kanunun 102/4. maddesi uyarınca ceza davası zamanaşımı süresi beş (5 ) yıldır. Bu durumda, haksız eylemin gerçekleştiği 22.11.2002 tarihi gözetildiğinde, beş (5) yıllık dava zamanaşımı süresinin 22.11.2007 tarihinde dolduğu, eldeki davanın ise, dava zamanaşımı süresi geçtikten sonra 18.12.2009 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Davacı, ceza davasına katılmış ise de şahsi hak talebinde bulunmadığından, ceza davasına müdahale talebi dava zamanaşımı süresini kesmez. Yerel mahkemece, zararın doğduğu tarihin 29.4.2004 olarak kabul edilmesi, ceza davasında kesinleşen haksız eylem tarihinin 22.11.2002 olması karşısında, bu yöndeki kabulü yerinde değil ise de sonucu itibariyle davanın zamanaşımı süresinin dolması sebebiyle davanın reddine karar verilmesi doğrudur. Hal böyle olunca; yerel mahkemenin, yukarda açıklanan hususları gözeterek, sonucu itibariyle dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle Özel Daire bozma ilamına karşı önceki kararda direnmesi usul ve yasaya uygundur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/4-1626 E.,2015/K.)
  • Taraflar arasındaki uyuşmazlık işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı def’inin değerlendirilmesi gerekip gerekmediği konusundadır. Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu eksik bir borç hâline dönüştürür ve alacağın dava edilebilme özelliğini ortadan kaldırır. Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir. Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı sebeplerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez; zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir. Dava kısmi dava olarak açılmış olup davalı işverence süresi içerisinde ıslaha karşı zamanaşımı def’inde bulunulmuştur. Şu hâlde ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı def’i değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi yerine bu def’i dikkate alınmadan hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. (Yargıtay 9HD 2022/18837 E., 2023/861 K.)

Av. ZEYNEP ÇELİK KARABOĞA

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir