TRAFİK KAZASI/ OLASI KAST/ BİLİNÇLİ TAKSİR

Bu makalemizde; karayolunda meydana gelen kazalarla ilgili halihazır bilgilere ve bu kazalara ilişkin olarak failin fiilinin kusur derecesi (doğrudan kast/olası kast/bilinçli taksir/taksir) üzerinde durulacaktır.

Neticesi ölüm veya yaralanmalı olan trafik kazalarının sonucunda ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından adli soruşturma başlatılmakta ve kazaya sebebiyet veren kişi veya kişiler hakkında taksirle veya olası kastla adam öldürme veya adam yaralama suçlarından gerekli soruşturma işlemleri yapılmaktadır. Bu dosyalarda kazaya sebebiyet veren kişinin o anki ruh hali, fiziki durumu, alkol hali, Karayolları Trafik Kanunu’nda belirtilen kuralları riayet edip etmediği… vs. gibi birçok etken; kusurun belirlenmesinde ve cezanın tayininde önemli rol oynamaktadır. Savcılık makamlarınca düzenlenen iddianame akabinde kovuşturma aşamasına geçilmekte ve kovuşturmayı yürütecek adli makam olan Mahkemelerin bu uyuşmazlıklardaki kararları her bir somut olaya göre farklılık arz etmektedir. Bu noktada Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2018/473E., 2020/225 K. sayılı ilamı ayrıntılı bir şekilde suç tanımı ve nitelikli hallerini anlatmıştır. Makalemizin büyük bölümü YCGK kararı oluşturmaktadır.

YCGK Önüne gelen Uyuşmazlık Dosyasında;

“Suça sürüklenen çocuğun olay tarihinde sevk ve idaresindeki aracı ile seyir hâlinde iken araç trafiğine kırmızı ışık yandığı hâlde ışıkta durmayıp devam ettiği ve yaya olarak yolun karşısına geçmeye çalışan yaşı küçük mağdura çarparak yaralanmasına yol açtığı olayda, suça sürüklenen çocuğun neticeyi öngörmesine rağmen somut olayda neticenin gerçekleşmeyeceği inancı ile yoluna devam etmesi sonucu mağdurun yaralandığının anlaşılması karşısında, suça sürüklenen çocuğun öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin gerçekleşmesinden dolayı… “ şeklinde meydana gelen olayda sanığın bilinçli taksirle yaralama suçundan mı sorumlu tutulacağı yoksa eylemin olası kastla yaralama suçunu mu oluşturacağı hukuki uyuşmazlığın konusunu oluşturmuştur. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bu olaydaki bakış açısı ve hukuki yaklaşımını aşağıda ayrıntılı olarak izah edilmiştir.

Kırmızı Işıkta Geçmek Olası Kast / Bilinçli Taksir

Yargıtay Ceza Genel Kurulu sanığın eyleminin olası kastla yaralama suçunu mu yoksa bilinçli taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçunu mu oluşturduğu aşağıdaki şekilde değerlendirmiştir.

İncelenen dosya kapsamından; “05.06.2012 tarihli trafik kazası tutanağından; kazanın İstanbul ili, Başakşehir ilçesi, Atatürk Bulvarı üzerindeki yaya geçidinde, açık havada, kuru, eğimsiz, düz asfalt yolda, gündüz vakti meydana geldiği, kazaya ilişkin Mobese kaydından … plakalı Volkswagen marka, … model araç sürücüsü olan sanığın havalimanı istikametine doğru seyir hâlinde iken kendisine kırmızı ışık yandığı hâlde kazayı engelleyici hiçbir tedbir almadan kırmızı ışıkta geçerek aracının sol ön köşe ve yan kısımları ile yaya geçidini kullanarak yeşil ışıkta geçmekte olan mağdur …’na çarptığı tespitlerine yer verildiği…” şeklinde yaşanan olayda uyuşmazlık konularının sırayla ele alınmasında fayda bulunmaktadır. Somut olayda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi için öncelikle “doğrudan kast” “olası kast” “taksir” ve “bilinçli taksir” e değinilmesi ve birbirlerinden ayırt edici ölçütlerin ortaya konması gerekmektedir.

Kast Nedir?

Kast, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 21. Maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; suçun unsurlarının fail tarafından bilinmesi ve istenilmesi durumunda kastın varlığından söz edilecektir.

Olası Kast Nedir?

Olası Kast, Kanunun aynı maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre; suçun unsurlarından birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen failin fiili işlemeye devam etmesi halinde olası kasttan söz edilecektir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Olası kast ile ilgili uygulamadan birkaç örnek vermek gerekirse;

“Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.”
“Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.”

Yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında; Doğrudan kastın, öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik iradeden ibaret olduğunu ve kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenilerek gerçekleştirilmesi ile oluştuğunu diyebiliriz. Yani fail, hareketinin suçun kanuni tipini gerçekleştireceğini bilecek ve isteyecektir. Buna karşılık failin, işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getireceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesi mümkün ve muhtemel olarak tasavvur edilmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kast söz konusu olacaktır.

Doğrudan Kast ile Olası Kast Nasıl Ayırt Edilir?

Doğrudan kast ile olası kast arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur,doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kastla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir.

Olası kastı doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte, “olursa olsun” düşüncesi ile davranmakta ve neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermez ise olası kasttan söz edilecektir. Olası kastta fiilin, kanunda tanımlanan bir sonucu meydana getirmesi muhtemel olmakla beraber bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından da kabul edilmektedir.

Taksir Nedir?

İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde tanımlanarak; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesinin öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi olarak tanımlanmıştır. Taksirin varlığı halinde failin cezalandırılabilmesi için kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.

Taksirle işlenen suçlarda gerek icra-i gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.

Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun davranışının da etkisinin olması hâlinde; bu durum fiil ile netice arasındaki nedensellik bağını kesmediği sürece failin sorumluluğunu ortadan kalkmayacaktır. Türk Ceza Kanunu’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.

Türk Ceza Kanunu’nda taksir; “basit” ve “bilinçli” olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuştur.

Bilinçli Taksir Nedir?

Türk Ceza Kanunu’nun 22. maddesinin üçüncü fıkrasında tanımlanan bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi şeklinde” tanımlanmış olup bilinçli taksir halinde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.

Basit Taksir ile Bilinçli Taksir Nasıl Ayırt Edilir?

Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırt edici ölçüt; basit taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticenin öngörülmüş olmasıdır. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenilmemiştir. Yani meydana gelen neticede; neticeyi öngören failin tehlikelilik hâli ile bunu öngörememiş olan failin tehlikelilik hâli bir tutulmamaktadır. Zira neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.

Olası Kast ile Bilinçli Taksir Arasındaki Fark Nedir?

Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen fiili işlemesi şeklinde tanımlanan olası kast ile; kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hali olarak tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiştir. İki kusur arasındaki farkı ortaya koyan temel ölçüt “kabullenme” ölçütüdür. Yani neticenin fail tarafından kabullenmesi halinde olası kasttan söze edilecektir.

Olası kast ile bilinçli taksiri ayırt etme hususunda Doktrin; Frank formülü uygulanmalıdır. Eğer “öyle veya böyle fail herhâlde hareketi gerçekleştirirdi’ diyebiliyorsak olası kast; “fail, neticenin gerçekleşeceğini bilseydi hareketi gerçekleştirmeyecekti.” diyebiliyorsak bilinçli taksirden söz edilecektir. Kanaatimizce de öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kasttan, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksirden söz edilecektir.

Bu aşamada makalemizin asıl konusunu oluşturan trafik kazasında, failin bilinçli taksirle mi yoksa olası kastla mı hareket ettiğine ilişkin olarak suça sürüklenen çocuğun hukuki durumu tayin edilirken, olguların olaysal olarak ele alınması gerekmektedir. Konuları, olayları, sanık sayısını, sanığın olay öncesi, olay sırası ve olaydan sonraki davranışları, suçun icra ediliş biçimi bakımından her bir somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapılmalıdır. Konusu, olayı ve icrası farklı bir olayı kısmen benzer de olsa başka bir olay ile kıyaslayıp sanığın cezai sorumluluğu hakkında kıyasa dayanarak sonuç çıkarma gayretinin hatalı sonuçlara yol açabileceği gözden kaçırılmamalıdır.

Bu açıklamalar ışığında makalemizin konusunu oluşturan uyuşmazlık değerlendirildiğinde;

“Olay tarihinde 16 yaşında olan sanık …’ın, ağabeyi adına trafiğe kayıtlı … plaka sayılı Volkswagen marka, … model araca binerek ikamet ettiği Başakşehir ilçesi, 5. Etaptan babasının iş yerinin bulunduğu İstanbul Toptancılar Çarşısına doğru trafikte seyretmeye başladığı, Atatürk Caddesinde bulunan Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu (MOBESE) kameralarınca tespit edilip hesaplanan hızının saatte 110 km olduğu, sanığın sevk ve idaresindeki aracıyla Atatürk Caddesinde seyrettiği sırada, dayısı ile birlikte yaya geçidinden geçmekte olan mağdur çocuk …’na, kendi yönündeki araçlara kırmızı ışık yanmasına karşın, kaza tutanağına göre, öğlen saat 12.30 sıralarında havanın açık ve görüşe engel bir durum bulunmayan yolda, hızını azaltmadan ve fren tedbirine başvurmadan ışık ihlali yaparak hızla çarptığı, mağdurun sol tibia alt iç kırığı, sol diz posteriorda geniş cilt kesisi, sağda femur şaft kırığı, solda humerus üst uç kırığı sonucu yaşamının tehlikeye girdiği, mağdurda saptanan kırıkların yaşam fonksiyonlarını ağır (6) derecede etkileyecek nitelikte olduğunun belirtildiği, Trafik Bilirkişisince düzenlenen 12.10.2012 tarihli bilirkişi raporunda; sürücü belgesiz araç kullandığı, trafik ışık ve işaretlemelerine uymadığı, kırmızı ışıkta durmadığı, hız limitinin 50 km/saat olduğu meskûn mahalde 110 km/saat süratle araç kullandığı, yaya geçidi üzerinde nizami olarak karşıya geçmekte olan yayaya aşırı süratle çarptığı, çarpmayı ve kazayı önleyici herhangi bir tedbire başvurmadığı, mağdur yayaya çarpmasına rağmen hız kesmeden aynı hızla yoluna devam ettiği, kazayı polise bildirmeden olay yerini terk ettiği, bu kusurlu davranışlarıyla trafikte kişilerin can güvenliğini tehlikeye düşürdüğü ve kazaya sebebiyet verdiği belirtilen sanığın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 36, 47/b-c-d, 51, 52/b, 81/d ve 84/a maddelerini ihlal ettiği, kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu olduğunun, mağdur …’nun ise meydana gelen kazada nizami olarak trafik ışık ve işaretlemelerini kullanarak ve yaya kurallarına uyarak karşıdan karşıya geçiş yaptığı tespit edildiğinden meydana gelen kazada kusursuz olduğunun ifade edildiği anlaşılan olayda;

Sanığın, yerleşim yeri içerisinde, azami hız sınırının saatte 50 km olduğu bölgede, Yasa’nın öngördüğü azami hızın çok üzerinde saatte yaklaşık 110 km süratle seyir hâlinde bulunması, yaya geçidinde karşıdan karşıya geçebilecek yayaların önüne çıkabileceğini öngördüğü hâlde, o sırada yeşil ışıkta yaya geçidini kullanarak yolun karşısına geçmekte olan mağdur çocuğa kendi yönündeki araçlara kırmızı ışık yanmasına karşın, kırmızı ışıkta geçmek suretiyle büyük bir hızla çarpmış olması, bilinçli taksirin özünü oluşturan ve bilinçli taksiri, olası kasttan ayıran en önemli ilke olan, öngörülen ve gerçekleşen neticenin istenmemesi ve sonucu engellemeye yönelik frene basma, hızını azaltma yönünde hiçbir çaba göstermemesi, bu şekilde öngördüğü muhtemel neticeyi engelleme çabasının ya da neticeyi göze almadığına dair bir davranışının bulunmaması, başka bir ifadeyle gerçekleşen muhtemel neticeye kayıtsız kalarak kabullenmesi, ayrıca somut olayın kanun koyucu tarafından olası kastın düzenlendiği madde gerekçesinde belirtilen örnek olaydaki gibi gerçekleştiğinin de anlaşılması karşısında sanığın eyleminin olası kastla yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.”

Bu itibarla Yerel Mahkemece, sanığın eyleminin olası kastla yaralama suçunu oluşturduğuna ilişkin direnme gerekçesinin isabetli olduğu kabul edilmelidir.

Konuyla ilgili olarak Yargıtay’ın farklı kararlarına da göz atmakta fayda bulunmaktadır.

Yargıtay Yüksek Ceza Gene Kurulun 10/05/2016 gün, 2016/250 K sayılı ilamında;

“Olay gecesi Trabzon-Giresun karayolu üzerinde seyir halindeyken Beşikdüzü ilçesi Adacık mahallesinde yer alan bölünmüş yolda ters yöne girerek emniyet şeridinde farları açık biçimde seyreden ve 2,70 promil alkollü olan sanığın, aynı yolda kendilerine ayrılmış kısımda seyreden katılan Hasan’ın aracına çarparak araçta bulunan katılanların yaralanmasına, ve Serpil’in ölümüne neden olduğu olayda; sanığın uyarıcı yön levhaları ve çizgilerin usulüne uygun olarak bulunduğu yolda, karşı yönden gelen trafik araçlarının kullandığı bölüme bilerek girdiği, ters yönde olduğunu bilmesine rağmen aracını sürmeye devam ettiği, karşı istikametten gelen bir araca çarparak yaralama ya da ölüme neden olabileceğini öngördüğü halde tecrübesine, şoförlük yeteneklerine, gece olması nedeniyle trafiğin az olacağına, özellikle de şansına ve karşı yönden gelenlerin kendilerini koruma yönünde dikkatli davranacaklarına güvendiği, böyle bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek öngördüğü ancak istemediği neticeye neden olduğu, meydana gelen sonucu kabullenmediği ve arzulamadığı anlaşıldığından; gerçekleşmesini istemediği ancak öngördüğü sonucun meydana gelmesini engelleyecek şekilde objektif özen yükümlülüğüne uygun davranmayan sanığın bir kişinin ölümüne birden fazla kişinin yaralanması ile sonuçlanan eyleminde bilinçli taksirle hareket ettiği sonucuna ulaşmıştır.”

Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin 05/04/2012 gün, 2011/18371 E-2012/5120 K sayılı içtihadında;

“Sanığın, düğün merasiminin yapıldığı kalabalık alan içinde ruhsatsız tabanca ile havaya ateş etme eyleminde, silahtan çıkan merminin düğün yerinde bulunan insanlardan birine isabet edebileceğini öngördüğü halde eylemi gerçekleştirmesinde 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesinde ifadesini bulan bilinçli taksir halinin varlığı ve bu nedenle sanık hakkında tayin edilen temel cezada artırım yapılması gerektiği anlaşılmakla birlikte, bu kabule göre uygulama yapan mahkemece, hükmün gerekçe kısmında sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirdiğine dair dosyada herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmadığı belirtilmek suretiyle hükümde çelişkiye neden olunduğundan bahisle yerel mahkemece verilen hükmün BOZULMASINA, karar verilmiştir.”

Yargıtay içtihatlarından anlaşıldığı üzere; olası kast-bilinçli taksir ayrımında; herhangi bir olay için, şablon bir kusurluluk hali belirlemeye imkân bulunmamaktadır. Söz konusu olan ölümlü veya yaralamalı bir trafik kazası ise, bilinçli taksir veya olası kast vardır gibi kesin yargılar içeren ifadelere yer verilmesi; kanunilik ilkesi ile hakkaniyet ilkesine aykırı sonuçlar doğuracaktır.

Gerek olası kastta gerekse bilinçli taksirde neticenin öngörülmesine karşın, bilinçli taksirde neticenin asla istenmediği, olası kastta ise neticenin umursanmadığı bir başka deyişle kabullenildiği konusunda uygulamada ve öğretide herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Ancak kast kişinin iç dünyasına ilişkin olduğuna göre, tecrübe kurallarından eylemin manevi unsuruna yönelik çıkarımlar yapılmalıdır.

Yargılamaya konu edilen eylemde; araçlar için kırmızı ışık yandığı bir sırada; sevk ve idaresindeki araçla şehir içerisinde hız limitinin oldukça üzerinde bir hızla seyretmekte olan suça sürüklenen çocuğun, kendisine göre o an için boş olan yolun sağ tarafından hızla geçmek isterken, dayısıyla birlikte karşıdan karşıya geçmeye çalışırken orta refüjden sonra ani bir hareketle koşarak bir an önce karşı tarafa geçmek isteyen yaşı küçük mağdura çarpması sonucunda mağdurun ağır bir şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği olay yerindeki kamera kayıtlarından açıkça anlaşılmıştır.

Öğretide ve içtihatlarda benimsenen görüşler ışığında somut olaya baktığımızda; mevcut verilere ve özellikle kamera kayıtlarına göre suça sürüklenen çocuğun neticenin meydana gelmesini kesin olarak umursamadığı söylenemez. Ancak olası kasttaki “umursamama ya da göze alma” tabiri ile bilinçli taksirdeki “neticeyi istememe” tabiri arasındaki farktan yola çıkarak somut olayları çözmek her zaman mümkün olmayabilir. Örneğin hasmını öldürmek için bir uçağa bomba yerleştiren bir kişi de hasmıyla birlikte aynı uçakta bulunan insanların ölmesini ya da yaralanmasını istemeyebilir. Hatta uçakta zarar görecek kişiler arasında çok üzüleceği kişiler dahi olabilir. Ancak böyle bir durumda dahi neticenin gerçekleşmemesinin mucizelere bağlı olduğundan sanığın olası kasttan sorumlu tutulması gerekmektedir.

Somut olayımızda bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması durumunda sadece adli para cezasına hükmedilme ihtimalinin bulunmasına karşın, olası kast hükümlerinin uygulanması halinde verilebilecek en az ceza, TCK’nın 62 maddesinin uygulanmaması halinde 2 yıl 2 ay 20 gün hapis cezasıdır. Beş kişinin ölümü ile sonuçlanan olayda olası kast hükümlerinin uygulanması durumunda verilebilecek cezaların toplamı 5 ayrı müebbet hapis cezası olabilecekken, bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması durumunda; en fazla 22 yıl 6 ay hapis cezasına hükmedilebilecektir. Hal böyle iken; suçun manevi unsurunun tespiti büyük bir önem taşımaktadır.

Başka bir hususta, taksirli suçların, çoğu zaman kasıtlı suçlar kadar belki de onlardan çok daha vahim sonuçlar doğurabilmesidir. Örneğin deprem yönetmeliğine aykırı bina inşa ederek ya da yer altında çalışan maden işçileri için yeterli güvenlik önlemleri almayarak yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine yol açacak kazalarda; faillerin kusurunun taksir seviyesinde olduğuna karar verildiği görülmektedir.

Av. MAHİR KARABOĞA

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir